Aşırı kiloyla geçen yıllarınız bir saat içinde geride kalabilir mi? Obezite cerrahisinin öncüsü Prof. Dr. Oktay Banlı ile buluştuktan sonra cevabınız kesinlikle ‘evet’ olacak. 20 yıla yaklaşan tecrübesi ve sayısız başarılı ameliyatıyla, Türkiye’de bu alanda çığır açan Banlı, sadece kiloları değil; hastalarının hayatlarını, sağlıklarını ve özgüvenlerini de değiştiriyor. Onun ellerinde başlayan dönüşüm, ‘Yeni Hayat’ adını taşıyor; hastalarına sağlık, hareket özgürlüğü ve mutluluk kazandırıyor. Ankara Life olarak, sizi bu mucizenin tam kalbine, Prof. Dr. Oktay Banlı’nın sıra dışı yolculuğuna ve binlerce hayatı değiştiren cerrahi başarılarına dair röportajımızla baş başa bırakıyor, keyifli okumalar diliyoruz.

Obezite cerrahisi deyince ilk akla gelen isimlerdensiniz ve 20 yıla yaklaşan tecrübeniz var. Ülkemizde daha adı bile duyulmamışken,bu yolculuğunuz nasıl başladı?
23 yıl önce obezite ameliyatları zorluğu nedeniyle cerrahların uzak durduğu bir alandı. Tüm Türkiye’ de sadece 10-15 cerrah bu ameliyatları yapıyordu. Aynı zamanda hastalarda görülen sorunlar da vardı. Ben bu dönemlerde bu alanda büyük bir boşluk olduğunu gördüm ve yurt dışında eğitim alarak bu ameliyatlara başladım. Hastaların kilo vermeye başlaması, sağlıklarını kazanmaları daha fazla hastaya referans olmalarını sağladı. Bende birkaç yıl sonra diğer cerrahi ameliyatlarını bırakıp sadece bu alana yöneldim. Şimdi durum daha farklı, obezite ameliyatlarını çok sayıda cerrah yapıyor ve cerrahların bu alanda yetişmelerine katkı sağlıyorum.
Sizin deyiminizle; “Yeni Hayat” larına kavuşturduğunuz hastalarınız size “Kahramanım”, “Abim”, “Babam” diyorlar. Bu sıfatlar her hekime nasip olmaz. Hayatlarına sihirli bir dokunuş yapıyorsunuz diyebilir miyiz?
Kilo veren, sağlığına kavuşan, güzelleşen, giydiği yakışan, rahat nefes alan, beden performansı artmış hastaların gözünde yaşadıkları bu değişim bir mucize gibidir. Dolayısıyla cerrahı olarak bizleri de bu yeni hayatlarının mimarı görüp minnet ve sevgi ile anıyorlar. Ama hakikaten sonuçlar mucize gibi. Bazen bizler bile geçirdikleri değişimleri imrenerek izliyoruz.
Gerçekleştirdiğiniz başarılı ameliyatlarınızın sayısı dilimizi ısırtacak sayıda. Ülke genelinde de yapılan ameliyat sayısı günden güne artıyor. Her kilom var diyen ameliyat mı olmaya başladı? Ülkemizde durum nedir?
Obezite cerrahisinin en önemli sorusu budur. Elbette ‘fazla kilom var’ diyen herkes ameliyat olmuyor.Ameliyat olabilmek için kabul edilmiş bilimsel kriterler var, bunlar arasında en önemlisi vücut kitle indeksidir. Bu indeks bir hesaplama ile ortaya çıkıyor. Diyelim ki hasta 155 kg, boyu da 1.7 m. olsun. Kiloyu 1,7’ nin karesine bölüyoruz, çıkan rakam vücut kitle indeksi olarak telaffuz ediliyor. Vücut kitle indeksi 40 ve üzerinde olan ya da 35 üzerinde olup; şeker, tansiyon, eklem problemleri, uyku apnesi gibi yandaş sağlık sorunları olan kişiler ameliyat olabiliyor. Ülkemizde yapılan ameliyat sayısında çok ciddi bir artış olduğu bir gerçektir. Obezite sadece ülkemizi değil, dünya nüfusunu etkileyen ciddi bir salgın hastalıktır. 2030 yılına kadar ameliyat sayılarının kat kat artacağı öngörülüyor.

Son dönemde bu ameliyatlarla ilgili üzücü haberler aldık. Cerrahi yöntem güvenli bir seçim mi?
Bu noktada cerrahinin güvenli olabilmesi için, obeziteden kaynaklanan risklerin iyi değerlendirilmesi önemlidir. Sadece kilo yüksekliğini değil, beraberinde getirdiği sağlık sorunlarından kaynaklanabilecek riskleri de iyi değerlendirmek lazımdır. Hasta mutlaka deneyimli ve tecrübeli bir ekip tarafından değerlendirilmeli ve bu ameliyatı kaldıracak riskte olup olamayacağı irdelenmelidir. İleri derecede kalp yetmezliği veya solunum yetersizliği olan ve böyle bir cerrahiyi kaldıramayacak olan hastalarda,kilolu olsa bile bu ameliyat yapılmamalıdır. Amacerrahi riskleri kabul edilir bir hastada ise ameliyatın riski zaten çok düşüktür. Diğer cerrahi yöntemler gibi örneğin; bir safra kesesi ameliyatı, bademcik ameliyatı gibi risk oranı % 1’ in altındadır. Yaş aralığı da önemli bir kriterdir. Daha önceleri ilk başlangıçta 18 ila 60 yaş arası deniyordu. Ama zaman içerisinde, çalışmalar da gösterdi ki vücut kondisyonu iyi olan böyle bir cerrahi müdahaleyi kaldırabilecek performansta olan hastalar güvenle ameliyat olabilirler. Ayrıca; uygulanan yöntem genellikle kapalı yani laparoskopik olarak yapıldığından, açık ameliyatlara kıyasla çok daha güvenlidir. Hastalarımız ameliyat sonrası 2-3 gün hastanede kaldıktan sonra normal yaşantılarına, ülkelerine, evlerine, işlerine dönüyorlar.
Peki bu ameliyatlar sadece zayıflama, kilo verme ameliyatı olarak mı düşünülmeli? Yoksa; biliyoruz ki obezite bir hastalık ve aynı zamanda şeker hastalığı, yüksek tansiyon ve daha birçok hastalık açısından da ciddi bir risk faktörü. Ameliyat olanlar kiloya bağlı bu hastalıklardan da kurtuluyorlar mı?
Obezitenin cerrahi yolla tedavisinin hastalara sağladığı katkı sadece zayıflama ya da fiziksel görünümün iyileşmesi değil elbette, sağlığı düzeltici birçok katkısı var. Aşırı kiloyağ dokusununartışı demek ve Tip II şeker hastalığı gelişimi açısından kanıtlanmış bir risk faktörüdür. Obezite ameliyatları sonrasında şeker hastalığının düzelmesi buhastalığın tanısüresiyle çok ilgilidir. Hastalığın düzelme oranı bu süreye bağlı olarak %75-90 diyebiliriz. Hastaların kilo vermesi, vücuttaki yağ miktarını azalttığı için şeker dengesinin sağlanmasını çok kolaylaştırıyor. Hastalar çok az insüline ihtiyaç duyuyor ya da oral anti diyabetik kullanıyorsa genellikle bunun kullanımına son veriliyor, taburcu olurken bir hafta 10 gün içerisinde bu hastaların insülini ve oral anti diyabetik ilaçları kestiğini görüyoruz. Hipertansiyon, özellikle kalp hastalıkları ve felç gibi risklerin en önemli nedenidir. Ameliyat sonrası kilo kaybı ile kişinin tansiyonunu kontrol altında tutması kolaylaşıyor, ilaca gereksinimi azalıyor ve yüksek tansiyon %75-85 oranında düzeliyor.Aynı zamanda kilolu bir bedende yaşanılan daha birçok sorunu arkalarında bıraktıklarını; uyku apnelerinden, uyku cihazlarından kurtulduklarını, diz ağrılarının, bel ağrılarının düzeldiğini, aşırı terleme, çabuk yorulma, sürekli yorgunluk gibi hislerin ortadan kalktığını, cinsel performans ve üreme sağlıklarını geri kazandıklarını görüyoruz. Yani hastalarımızda ameliyat öncesinde eşlik eden birçok yandaş sorun ortadan kalkıyor.

Ameliyat sonuçlarına baktığımızda hedefe ulaşma başarısı nedir? Obezite ameliyatları etkin bir tedavidir diyebilir miyiz?
Sadece ameliyatın başarılı geçmesi tek başına tedavi için yeterli değil,hastanın sürece uyumu da çok önemlidir. Hastanın yeme alışkanlıklarını değiştirmesi ve fiziksel aktivitesini arttırması başarıyı etkileyen başlıca en önemli iki faktördür.Ameliyat sonrası süreci nasıl yöneteceğini bilmeyen, destek almayan, takip edilmeyen hastalar uzun dönemde başarısız sonuçlarla karşılaşıyorlar. Bu nedenle biz hastalarımıza ameliyat sonrası erken ve geç dönem takipleri olarak sınıflandırdığımız 2 yıl süren bir takip desteği veriyoruz. Geçirilen cerrahi operasyondan sonra bedenin kendini onarması ve sorunsuz bir şekilde iyileşmesi; hastanın yaşam alışkanlıklarını değiştirip fazla kiloların sağlıklı ve istikrarlı bir şekilde verilmesini sağlamak ve kilo problemini radikal bir şekilde ortadan kaldırmak takip sürecinin asıl amacıdır. Deneyimli ve tecrübeli bir ekiple takip edilen hasta, kendini de ekibin bir parçası olarak benimsiyor ve ameliyatın başarısı %95’lere ulaşıyor. Böylece daimi başarıyı yakalamış oluyoruz.
Bu yazımızı okuyan ve ameliyat olmayı düşünen okurlarımız nasıl bir yol izlemeli, ne yapmaları gerekir? Ameliyat sonrası zorlu bir süreç midir?
Hastaların öncelikle ameliyat öncesi ve sonrasına ilişkin doğru bilgilendirilmesive kendi üzerine düşen sorumluluklarını anlamaları çok önemlidir. Yıllarca kilosuyla mücadele etmiş, birçok yöntem denemiş ancak her defasında başarısız olmuş hastalar için bu ameliyatlar çok etkin bir tedavi yöntemidir. Özellikle kilonun getirdiği diğer sağlık sorunları ile mücadele eden kişilerde ise cerrahinin sonuçlarısağlığı da kat kat iyileştirici yöndedir.Ameliyat sonrası dönem ise hayatı zorlaştırmıyor bilakis kolaylaştırıyor. Hastalar birkaç gün içinde zaten işlerine, normal hayatlarına dönüyorlar. Ortalama 2 ay içinde beslenme geçişlerini tamamlayan ve sağlıklı beslenmeye geçen hastaların kilo verdikçe sağlık değerleri ve psiko-sosyal durumları da düzeliyor. Obezite ameliyatları yeni bir hayat sağlıyor. Kısaca obezite ameliyatı hayatı güzelleştiriyor, sağlık kalitesini ve yaşam konforunu arttırıyor ve ömrü 10-15 yıl uzatıyor.
Cerrahi yöntemlerin dışında son yıllarda kullanılmaya başlanan mide balonu ve mide botoxu yöntemlerini siz uyguluyor musunuz? Bunlar hakkında bilgi verir misiniz?
Mide balonu, endoskopik olarak mideye yerleştirilen şişirilebilir bir balonla mide hacmini geçici olarakküçülterek daha az yemekle doymayı sağlayan bir yöntemdir; ancak mideyi zamanla büyütüpkalınlaştırdığı ve uzun vadede daha fazla kilo alımına yol açabileceği ve sonraki ameliyatları zorlaştırdığı için tercih etmiyoruz. Bunun yerine daha konforlu olan mide botoksunu sık kullanıyoruz. Mide botoksunda Botulinum Toxin A kullanılır, bu madde kozmetik ve nörolojik birçok hastalıkta da yaygın olarak tercih edilir ve son yıllarda kilo kontrolünü desteklemek amacıyla uygulanmaya başlanmıştır. Fazla kilo ciddi sağlık riskleri doğurduğu için öncelikle yaşam tarzı değişikliği ve fiziksel aktivite önerilir; bunlarla başarılı olamayan kişilerde mide botoksu destekleyici bir yöntem olarak devreye girer. İşlem hafif sedasyon altında endoskopik olarak 15–20 dakikada uygulanır; botoks mide kaslarına enjekte edilerek mide kaslarının kasılmasını yavaşlatır, mide boşalmasını geciktirerek ve açlık-tokluk mekanizmasını etkileyerek iştahı baskılar.Cerrahi olmadığı için kişi aynı gün taburcu olup sosyal yaşamına dönebilir.
Botox uygulaması hangi kilo aralığındaki kişilere tavsiye ediliyor?
Mide botoksu, kilo fazlalığı olup diğer yöntemlerle sonuç alamayan bireylere uygulanabilir; ancak kas hastalığı, kronik ülser, botoks alerjisi olanlara, ayrıca yeterli çalışma olmadığı için gebelere ve emzirenlere önerilmez. Botulinum toksinin etkisi yaklaşık 6 ay sürer ve bu süreçte hasta diyetisyen eşliğinde takip edilerek sağlıklı kilo kaybı desteklenir. Botoks sayesinde iştah azalır, tokluk hissi uzar ve kişi diyete daha kolay uyum sağlar; ancak hiçbir yöntem tek başına mucize değildir, kişi beslenmesine ve fiziksel aktivitesine de önem vermelidir. Sonuçlar kişiden kişiye değişmekle birlikte, Dünya Sağlık Örgütü bu 6 ayda vücut ağırlığının yaklaşık %10’u kadar, yani ortalama 10–15 kg kayıp beklendiğini belirtir.Tabii bu oran kişinin daha önce denediği diğer zayıflama deneyimlerine ve ek hastalıklarına göre değişiklik gösterebilir.

